0
Tuesday 7 January 2025 - 11:53

Kölenizm - Türkçe

Story Code : 1182874
Kölenizm - Türkçe
                                                         
 Bismihi Teâlâ.       
    Sanıyorum ilk olarak bu kelimeyi ben kullanıyorum.  Kölenizm, yani köleleştirmek.           Köleleştirmek ise, insanları ilâhî ve nebevî hürriyetten mahrum bırakarak boş şeylerle meşgul ettirme hali.         
 Kur’an-ı Kerim’in sadece bir ayetinde şu kelimeyi zikretmektedir: “lehve el hadîs/boş söz, lüzumsuz şeyler.”(Lokman 31: 6)   
       Allah Tebareke ve Teâlâ, insanları ikaz ederek şöyle beyan ediyor: İnsanlardan (öyle) kimse(ler) vardır ki, ilmi olmaksızın Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence/alay konusu edinmek için sözün boş olanını, lüzumsuz şeyleri satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır.(Lokman 31: 6) Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, sanki işitmiyormuş ve sanki kulaklarında bir işitme engeli varmış gibi, kibirlenerek/müstekbirce sırtını çevirir. Artık sen onu acı bir azap ile müjdele.(Lokman 31: 7)            İnsanları Allah yolundan saptıran kim? Elbette iktidardaki tağut, Saraylılar, yardakçıları olan ekip ve yürürlükteki batıl sistem. Saraylıların toplumu ne kadar ahmaklaşırlarsa o nispette iktidarları uzun ömürlü olur. Allah’ın bir gazabı olsa gerek ki, asrımızın en büyük hastalığı kölenizim hastalığıdır. Bu hastalığın teşhis ve tedavisi zor olan ölümcül bir hastalıktır. Kanserden daha tehlikelidir. Büyük küçük, kadın erkek, piri fani ve süt emmen çocuk bile az veya çok her beşere bulaşmış bir hastalık. Bu hastalık, toplumun fakir ve orta kesiminde daha da yaygın. Hastalık öylesine yaygın bir hal almış ki, kölenizme yakalandığının farkında bile değil. Çünkü bu hastalık artık şuurunun tamamını kaplamış; doğru düşünme ve akıl etme mefhumunu tamamıyla kaybetmiştir. Hastalık, basiretini kapatmış ve kalbini mühürlemiştir. Her geçen gün, hastalık daha da yaygınlaşmaktadır. Batılın mensupları olan saraylı yetkililer, hastalığı önleme adına bir adım bile atmamaktadırlar. Hatta hastalığın ilerlemesinden nemalanmaktadırlar. Zalim kapitalist Karun, daha fazla sermaye biriktirme adına; saraylı iktidarlar ise, iktidarlarını sürdürmek adına güçlüler kol kola girmişlerdir. İşte bu kölenizmin ya da esirinizmin diğer adı bağımlılıktır. O halde bağımlılık nedir? Unutmayalım ki, her insanın bağımlılığı farklı şekilde tezahür edebilir. Bana göre bağımlılık: Allah dışında bir şeye, bir kişiye veya bir varlığa duyulan aşırı istek ki, hür iradenin duyulan isteğin tahakkümü altına girme, iradesini o şeye teslim etme halidir; yani ona mürit olmadır. Bu teslimiyet ve tahakküm, kulun arzusu ile oluşmaktadır. Fakat sonuçta bu arzu, istek ve etkilenme, saraylıların bombardıman propagandanın ve ortamı hazırlamanın eseridir. Allah Teâlâ, her şeyi bir veya birden fazla şeye bağımlı kılmıştır. İlâhî nazarla bakıldığında bu, böyledir. Ancak kul neye, ne ölçüde istek duymalıdır ki, mutlu olsun. Nesneyi kullanmak ve ondan faydalanmak ayrı bir konu, onun esiri olmak veya olmamak başka bir şeydir. Hak Teâlâ, muhtelif ayetlerinde şöyle beyan ediyor: Bu dünya hayatı, bir eğlence ve bir oyundan başka bir şey değildir. Şüphesiz ahiret yurdu ise, elbette gerçek hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.(Ankebût 29: 64, En’âm 6: 32) Eğer Allah’ı, O’nun kelâmını, Rasûlu’nu ve onun Ehl-i Beyt imamlarını ölçü olarak alınırsa, kul, neye, niçin, nasıl ve ne kadar bağlı kalacağını bilir. Fakat bunlara uyulmadığı, tâbi olduğunu zannedip münafıkça davranışlarda bulunduğu ve onların uyarılarını kulak ardı ettiği nispette dünyevî bağımlıların esareti altına girer.
          İnsan, dünyevî bağımlılardan uzaklaştıkça; ilâhî ve nebevî bağımlılığa sarıldıkça, o nispette mutluluğu artar. Tersine ise, o oranda mutsuzluğu doruğa çıkar. Çünkü dünyevî bağımlıların arzuları bitmez. Nefis daha çok ister. İnsanın arzuları, tıpkı suya doymayan veya hoşlandığı şeyden haz alan bakan göze benzer. Toprak suyu emdikçe emmek, göz baktıkça bakmak ister. O halde, dünyevî bağımlılar nelerdir? Kulun iradesini, aklını ve gönlünü dünyevî bir şeye esir kılması hali, onun tutkusu ve bağımlılık halidir. Dünyevî bağımlılıklar, kişiden kişiye farklı olabilir. Kimisi için siyaset, iktidar, hükmetme, zulmetme ve sömürü iken, bir başkası bir veya birden çok ülkeyi siyasi, askeri ve kültürel olarak bağımlı kılmak ister; bir başkasının bağımlılığı, Kadınlarla alışılmadık ilişkiler yaşamak, bir diğerine göre futbol, kahvehane, amacına uygun olmayan bir film ve televizyon programı, bilgisayar ve telefon oyunları; bütün bunların amacı, insanı ahmaklaştırarak hükmetmek. Çünkü emperyalizmin esas amacı, budur. Ben, kimin neye bağımlı olduğunu bilemem. Bazen kul bile, hangi nesneye ne kadar bağımlı olduğunu idrak etmeyebilir. Bilinen o dur ki, kul neye bağımlı ise, işte onun karanlık dünyası odur. Uzun değil, bundan elli sene evvel içki, eroin, kokain, esrar, sigara, kumar ve benzeri kötü alışkanlıkları olan kimseler için bağımlılık sözcüğü kullanılırdı. Oysa kim neye bağımlıysa, onun bağımlılığı da o nesnedir. Unutmayalım ki, kişiyi Allah’tan koparıp uzaklaştıran her dünyevî bağımlılık, boş ve batıl bir bağımlılık ve aldatmadır. Her şeyden önce insan evvela kendisine, Rabbine, Rabbinin seçilmişlerine ve içinde bulunduğu topluma karşı sorumluluğunu idrak etmelidir ki, içi boş bağımlılıklardan kurtulup hür olabilsin.
          Zaman zaman şahit oluyoruz: Araba kullanırken; otobüste, metroda seyahat ederken, yemek yerken, uyumaya çalışırken, sabah kalkarken, hutbe dinlerken, namaz sonra hemen selâm verirken, çapa çapalarken, çoban sürüsünü güderken, ailece beraber otururlarken, misafirlikte iken her yerde ve her zaman insanların elinde ya cep telefonu ya da internet veya müzik hayatlarına girmiş, onları asıl meşguliyetlerinden uzaklaştırarak salaklaştırılmıştır. Öyle ki, eşler arasında, ailede, toplumda dayanışma, muhabbet, diyalog ve hoşgörü rafa kaldırılmış, sadece telefon, internet, televizyon ve diğer medya tutkusu, adeta onların ilâhı durumuna gelmiştir. Avusturalya, Çin ve diğer bazı Batı toplumlarının iktidarları “bu kadar da olmaz” diyerek bazı tedbirlerle, nesillerini bu bağımlılıktan kurtarmak için seferber olmuşlardır. Ama çok geç kalınış bir çaba. Düşünebilecek ve ibretlik alınacak bir olay: Doğduğum İl olan Adıyaman’da oturan birisi akrabasını ziyaret ederken, evin küçük çocuğuna sorar: -Büyüyüp okula gittiğin zaman, ne olmak istersin? Çocuk çok düşündürücü bir cevap verir: -Cep telefonu olmak isterim. Misafir: “Neden” diye sorar. Çocuk, son derece düşündürücü bir cevap verir der ki: “Annem babam benimle biraz ilgilensin” diye. İşte böyle. Çocuk kadar düşünmeyen aptal ve aptallaştırılmış kimselerden  ne beklenir? Bu felâket, bütün dünyayı ve özellikle sözde halkı Müslüman olan Ortadoğu  insanını sarmalayan bir hastalık. İnsanları ahmaklaştırılan bu hastalığın en acı tarafı ise, insanların ona olan bağımlılığını fark etmemesidir. Bunun içindir ki, âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ, sık sık ayetlerinde: “Onların çoğu aklı ermeyen kimselerdir.”(Hucûrat 49: 4)
          Ey insanlar! “Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enbiya 21: 10) Aklını kullanmayan her fert ve toplum, köle ve esir olmaya mahkûm olmuş ve sömürülmeyi hak etmiş aptal kimselerdir. Abdullah bin Abdurrahman bin Ebî Hüseyin’den rivâyet edilmiştir; Rasûlullah (s.a.a.) buyurdu ki: “… Müslüman kişinin oyalandığı her şey batıldır/boştur.”(S.Tirmizî, Cihad Babları, c.3, s.190, H.1687, Yunus Emre y.İst. 1973)  İbn-i Abbas’tan gelen bir rivâyette ise, Cenab-ı Allah: “Mahlûkatı yarattım ki, bana bir ayna olsun ve o aynada cemalimi göreyim.” (İşaratu’l-İcaz, s.17)Fakat insanoğlu, Allah’a ayna değil, tamamıyla kir oldu. Halbuki Allah Teâlâ, her cemal ve kemalin merkezi ve Ayan-ı Sabite’nin ilk ayağıdır. İnsanoğlu âlemlerin Rabbine ayna olduğu zaman, ondan güzellikten başkası sadır olmaz. O, görünen aynaya kir olunca, hem kendisine ve hem de toplumuna perde olur. Perdelenen kul, hem kendisini ve hem de toplumu fesada götürür. Fıskın, fesadın, zulmün, sömürünün, bozulmanın ve istikbarın olduğu mekânda akletme, düşünme, tefekkür ve basiretle bakma söz konusu olamaz. Onların ayaklarına, ellerine ve boyunlarına vurulan prangalar sebebiyle esir olmuş zavallı kimselerdir. Böyle bir esarete mahkûm edilenler,; âlemlerin Rabbinden, O’nun Kelâm’ından, Rasûlullah ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’inden, güzel ahlâk ve temiz ilimden uzak kör konumundaki kirli kimselerdir. Böyle kimseler, kendi elleriyle kalplerine ve gönüllerine kilit vuran kimselerdir. Onlara, hür ol denildiğinde de, çalım atarak arkasını dönüp giderler!  
                                             
                                                                            Ahmed MUHTÂR
                                                                      05 Ocak 2025/ANKARA
 
 
 
Comment