Bismihi Teâlâ!
Alah Teâlâ’nın bütün coğrafyalarda yaşayan ve
muhtelif renklere sahip olan bütün insanlara evrensel
ezeli ve ebedi bir mesaj:
Ey insanlar! Şüphesiz, biz sizi bir erkek ve bir
kadından yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi
şubeler/soylar ve kabileler (şeklinde) yaptık. Şüphesiz,
Allah katında sizin en kerim/üstün olanınız, (ırk, soy,
makam ve zenginlik değil) takvaca en üstün
olanınızdır. Şüphesiz Allah, en iyi bilendir, her şeyden
haberdardır.(Hucurât 49: 14)
Âlemlerin Rabbine iman edenler, inandıklarını
zannediyorlar. Ancak, onlar, Allah’ın rızasına yönelik
olarak iman etmiş değiller. Onlar, Allah’ın kadrini
hakkıyla bilmedikleri için (Hacc 22: 74, Zumer 39: 67)
dinin bir kenarından tutarak (Hacc 22: 11) başka ilâhlar
da edinirler. Bu ilâhlar, fert ve toplumlara göre
farklılıklar arz etseler de, ortak yönleri daha çoktur.
Meselâ: Irkçılık, batılı temsil eden bayrak, ayrı ayrı
coğrafyalar gibi. Bu farklılıkları ihdas edenler: Tağut,
mele, müstekbir, istikbar, ekabir gibi sömürü ve zulmü
huy eden kimselerdir. Vahdeti bozan, halkları ayrı ayrı
kaplar ayırarak birbirlerine düşman edenler, bunlardır.
Bunlar, şeytanın asıl dostları olup, onu ya da tağutları
veli edinen kimselerdir. Halbuki Allah, onları
karanlıklardan aydınlığa, tağut ise, nurdan karanlığa
çıkarır. (Bakara 2: 257) Kendi halklarını da
ahmaklaştırdıkları için, halk bu zalimleri kurtarıcı
gözüyle bakar itaat eder.
Bedeviler, dedi ki: “Biz iman ettik.” De ki: “Siz
iman etmediniz; lâkin İslâm olduk” deyin. “İman
henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve
O’nun Rasûlu’ne itaat ederseniz, O, sizin
amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah,
Ğafûr/çok bağışlayandır, Rahîm’dir/çok merhamet
edendir.” (Hucurât 49: 14)
Genellikle kuvvetli zalim zorbaların egemenliği
altında bulunan her azınlık, zalimlerin zulmüne maruz
kalırlar. Azınlıkların çoğu, cahil bırakılmış, mustaz’af
insanlardır. Onlar, zalimlere şirin göründükçe ve onlar
karşı itaatkârlıkları arttıkça, zalimlerin zulmü ivme
kazanır. İtaatsizlikleri halinde ise, her türlü zulmü reva
görürler. Sürgün, asimilasyon, hor görme, fiziki işkence
ve öldürülmeler, hizmetlerden mahrum bırakma, yalan
iftiralar ve daha nice zulümler… Dini literatürün de
geçen Firavun’un Musa (a.s.) ve taraftarlarına,
Nemrut’un İbrahim (a.s.) ve iman edenlerine, bugün
ABD’nin mazlum Kızılderililere ve Samiri Siyonizmin
mustaz’af Fiistin halkına reva görülen zulmüne de şahit
oluyoruz.
Asırlardır tarihte gördüğümüz bu mazlumlardan
birisi de, Kürdistan’da yaşayan Kürtlerdir. Genellikle
Kürtler azgın, asi ve fesat taraftarı olmayan bir fıtrata
sahiptirler. Bulundukları coğrafyalarda hizmet etmeyi,
itaatlı olmayı, vakar ve izzeti, cömertliği, saygı ve
sevmeyi şiar edinen bir millettir. Zalimlerin bütün
inhiraflarına rağmen son yıllara kadar bütün bu güzel
özelliklerine sahip çıkmışlardır. Şiirine, edebiyatına,
müziğine, adet ve ananelerine… Herkesin takdir ettiği
Ahmed-i Hani, Sahabelerden Caban el-Kurdî,
Şemseddin el-Kürdi, Diyarbakırlı Ebu Ali Kali, Şemseddin
Şehrezuri, Tacuddin Kürdi, İdris Bitlisli, Molla Ahmed-i
Cezirî, Baba Marduk ve diğerler! Ne yazık ki, özellikle
son bir asırdır, temeli zulümle yoğrulmuş sistem, halkını
ve halkları bu değerlerden yoksun bırakmıştır.
Yine ne yazık ki, bu asil halk, yakasını şeyhlerden,
toprak ağalarından ve devletin zulmünden bir türlü
kurtaramamıştır.
Son yıllarda zannettiler ki PKK, kendilerinin sesi
olacak. Ne hazindir ki, ceberrüt siyasetin pençesinden
kurtulayım derken; bu kez, ABD ve AB emperyalizminin
kucağına birer hain olarak düştüler.
Her iktidar: “Bitireceğiz”, “Bitirdik” hamaset
sloganlarıyla milleti oyaladılar, halkı düşman kamplara
ayırdılar ve bu akıl ile bu kanlı kavga son bulmayacak
gibi. Tıpkı cahiliye dönenindeki Evs ve Hazreç ya da
Haçlıların yüzyıl savaşlarının misali!
Abdullah Gül, Türkiye Cumhurbaşkanı, Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan iken, Ortadoğu’da
emperyalizmin isimlendirdiği ve kendilerinin
tezgahladıkları Arap Baharı (!) felaketinin başlangıcında
her ikisine, Suriye Cumhurbaşkanı Esat ile barıştıralım
diye bir mektup göndermiştim. Mektubumu dikkate
almadılar ve asrın deprem felâketinde mektubun
nüshası kayboldu.
Ortadoğu’da oynanan emperyalizmin hain
oyununu görmüş olmalıdır ki, siyasetlerini değiştirdiler
fakat geride derin bir yara da bıraktılar.
PKK’ya ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’a açık bir çağrım var: Aklınızı kullanarak,
tefekkür ederek, basiretle bakarak ve cesaretle gelin bu
akan kanı elbirliğiyle durduralım ve kirli tarihe temiz bir
sahife ekleyelim! “Kan kan ile temizlenmez.” Hamasetle
yapılan bir siyaset, içi boş bir siyasettir. Ey PKK,
unutmayınız ki, ABD ve AB Batı emperyalizmi mutlaka
Ortadoğu’yu terk edecek ve sizi yüzüstü bırakıp kaçacak
ve devlet kurmak hayali suya düşecektir. Ve ey
Türkiye’nin iktidarını elinde tutanlar, ebedi hayatta her
biriniz Rabbinize hesap vereceksiniz. Tövbe ederek
Rabbinize dönün ve dost elinizi birbirinize uzatarak
İslâm ile dünyaya örnek olunuz ve adaleti şiar edininiz!
Ne mutlu adalete sahip çıkanlara! Eğer evet derseniz
ben de güvenerek sizlerle beraber olacağım!
Ne acı ki, şu önemli tespit ile makalemi bitirmek
istiyorum: “1925 Ayaklanmasının bastırılmasının hemen
ardından İran’a geçen Şeyh Said’in oğullarından Ali Rıza,
İngiltere’nin Tebriz konsolosluğuna giderek, bağımsız
bir Kürt devletinin kurulmasına İngiltere hükümetinin
desteğini almak İngiltere’ye gitmek istediğini bildirir.”
(Prof. Yeğen, 2011, sh.22/23,Mesut Yeğen İngiliz
Belgeleri)
ABD ve AB Batı emperyalizmine karşı İslâm’ı şiar
edinerek cihat eden şehid Mustafa Çamranlara selâm
olsun!
Ahmed MUHTÂR
15/Receb-25 Şubat 2024-ANKARA